Akraba devletlere sahip olmak her ülke için önemlidir. Aynı ideolojiye, dine ve geleneklere sahip olmak dünya sistemi üzerinde ortak bir anlayış oluşturmasını sağlar.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi doğrultusunda barışçı, gerçekçi ve tutarlı bir dış politika izlemiştir. Türkiye, demokratik ve laik siyasal sistemi, dinamik ekonomisi ve çağdaşlığı kültürel kimliğiyle bağdaştıran geleneğiyle, kendi bölgesinde ve ötesinde güvenlik ve istikrar üreten bir dış politika yürütmektedir. Yaşadığımız dönem, her konuda hızlı değişimler gerektiren dönemdir. Bu sebepten dolayı dış politika ilişkileri (ticari-siyasi) karmaşık ve zor bir durum kazanmıştır.
“ Dünyamızda yaşanan bu değişimin ve gelişmelerin hızına ayak uydurarak gerekli adımları zamanında atabilmek, bugün karar vericilerin önündeki en önemli sınama ve görevdir.”
Böyle bir ortamda gelişmeler; uluslararası yasallık, karşılıklı ekonomik bağımlılık, insan haklarına saygı, sürdürülebilir bir çevre politikası ile farklı dini ve etnik kökene mensup kişiler arasında uyumun kalıcı barış, istikrar ve refahın tesisi bakımından önümüzdeki dönemin en önemli ihtiyaçları olduğunu bizlere göstermekte; uluslararası dinamiklerin küresel barış ufkuyla ve doğru araçlarla tahlil edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu olağanüstü değişim süreci, farklı dış politika dinamiklerinin önemli kesişme noktalarından birinde yer alan Türkiye’nin temel dış politika konularını da şekillendirmektedir.
Günümüzde küreselleşmenin yarattığı birçok fırsat çerçevesinde kalıcı barış umudunun daha canlı olması gerekirken, klasik güvenlik sorunlarının yanı sıra sıkça karşımıza çıkan terörizm, kitle imha silahlarının yayılması tehlikesi, sınır ötesi suç şebekelerinin faaliyetleri ve yasadışı göç gibi sorunlar bu ümidimizi gölgelemektedir. Türkiye bulunduğu konum sebebi ile terörizm gibi risklerin en yoğun bulunduğu coğrafyada dır. Hal böyle olunca, Türkiye’nin bölgede kararlı ve yapıcı bir dış siyaset takip etmesi daha da önemli hale gelmiştir. Zira tarih bize doğru adımların atılması ve mevcut potansiyelin layıkıyla değerlendirilmesi halinde bölgemizde barış içinde büyük medeniyetlerin yükseldiğini, ancak yapılacak yanlışların bedelinin ise tüm dünya için çok ağır olabildiğini göstermiştir.
Dünya yeni bir dengeye ulaşırken Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, İnanç bir köprüdür, Tarih bir köprüdür, Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türklerin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir. Bizlerde Cumhurbaşkanımızın ve Dışişleri Bakanlığımızın bu düşüncesinden yola çıkarak, Türkiye’nin Asya ülkeleri öncelik olmak üzere diğer dünya ülkeleri arasında ekonomik, kültürel bir bağ sağlamak ,farklı dini ve etnik kökene mensup kişilerin uyumu , kalıcı barış ve Asya coğrafyasında uluslar arası konumda kuvvetli bir temel oluşturmak için Asya Konseyi Derneğini faaliyete geçirmiş bulunuyoruz.